Hiçbiriniz ölmeyi istemesin. Ölüm kendi kendine gelmeden evvelce de öleyim diye dua etmesin. İnsan ölünce hiçbir iyilik yapamaz. Mü’minin yaşamta kalması iyiliklerini çoğaltır.” (Müslim, Zikir 13. Hem de bk. Nesâî, Cenâiz 1) PEYGAMBER -sallâllâhu aleyhi ve sellem-efendimizin ölüm anı Son gün olunca Cebrâil -aleyhisselâm- bu sefer beraberinde ölüm meleği Azrâil de varbulunduğu hâlde geldi. Cebrâil -aleyhisselâm-: “–Ey Allâh’ın Rasûlü! Ölüm meleği senin yanına girmek amacıyla izin istiyor! Oysaki o, Sen’den evvelce hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek amacıyla izin istememiştir! Sen’den sonra da hiçbir Âdemoğlunun yanına girmek amacıyla izin istemeyecektir! Kendisine izin veriniz!” dedi. Sen istersen rûhunu alacağım! İstersen, rûhunu sana bırakacağım!” dedi. Sen (gerçekten) bu tür yapacak mısın?” diye sordu. Azrâil -aleyhisselâm-: “–Ben, emredeceğin her konuda sana itaatla emrolundum!” dedi.Cebrâil -aleyhisselâm-: “–Ey Ahmed! Yüce Allâh seni özlüyor!” dedi. Ey ölüm meleği! Haydi, emrolunduğun şeyi yerine getir! Rûhumu, canımı al!” buyurdu. Peygamber Efendimiz -sallâllâhu aleyhi ve sellem-, beraberindeki su kabına iki elini batırıp ıslak ellerini yüzüne sürdü ve: “–Lâ ilâhe illallâh! DUA Âişe radıyallahu anhâ şu şekilde demiştir: Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’in bana ykatiyennarak: -“Tanrıım, beni bağışla, bana acıma et ve beni refîk-i a’laya ilet!” diye dua ettiğini duydum. Hem de bk. Tirmizî, Daavât 76; İbni Mâce, Cenâiz 64.) Yine Âişe radıyallahu anhâ şu şekilde demiştir: Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i, ölüm döşeğinde, yanıbaşındaki su kabına elini daldırıp yüzüne vakitrken gördüm. O, bu tür yapıyor sonra da “Tanrı’ım ölümün şiddet ve sıkıntılarına karşı bana yardım et” diye dua ediyordu. (Tirmizî, Cenâiz 7. Hem de bk. İbni Mâce, Cenâiz 64) PEYGAMBERİMİZ’İN VEFATI ÖNCESİNDE YAPTIĞI DUA Hz. Âişe vâlidemizin rivayet ettiği bu iki hadiste, sevgili Peygamberimiz’in vefatı evvelce ne yaptığını, nasıl dua ettiğini görmekteyiz. Yaşamından ümit kesen, bundan sonra ölmek üzere bulunduğunu anlayan müslümanların o anda nasıl dua etmesi gerektiğini, yegâne misal ve önderimiz Peygamber Efendimiz’den görüp öğrenmekteyiz. Birinci olay göre Efendimiz, Hz. Âişe’ye ykatiyennmış oluğu halde, Tanrı Teâlâ’dan mağfiret ve rAhmet dilemiştir. Gecmişi ve geleceği kendine bağışlanmış olan Efendimiz’in bu duası, herhalde herşeyden evvelce ümmetini eğitmek amacıyladir. Bu nâzik ve krıtik anda, gaflete düşmeyip Tanrı’tan mağfiret ve rAhmet dilemek gerektiğine işaret etmektedir. Çünkü bu hal gerçekten göç hâli ve ölüm anıdır. O anda bile Tanrı’ın kulu bulunduğunu idrak edip O’na müracaatta bulunmak, herhalde uygulanabilecek işlerin en isabetlisidir. Efendimiz bu duasında “Tanrı’ım beni refîk-i a’lâya ilet” niyâzında bulunmuştur. Refîk sözcüğü hem tekil hem çoğul olarak kullanılmakta, Bu sayede hem arkadaş, arkadaş, hem de arkadaşlar, arkadaşlar manasına gelmektedir. Kelimeyi çoğul manasında alırsak Resül-i Ekrem Efendimiz, bu duasıyla kendisinden evvelceki peygamberler, sıddıklar, şehidler ve salihlere katılmasını istemiş olur. Nitekim bu kabul edilen kimseler ile ilgili Tanrı Teâlâ “Onlar ne güzel refiktirler” [Nisâ sûresi (4),69] buyurmuştur. Yine bir peygamber olan Hz. Yûsuf da “beni sâlihlere ilhak et!” [Yusuf sûresi (12),101] diye dua etmiştir. Şayet refîk sözcüğü tekil olarak değerlendirilir ve “er-Refîk”in Tanrı Teâlâ’nın güzel isimlerinden bulunduğu da öneme alınırsa, Hz. Peygamber’in, kadri ulu mevlâya kavuşmak istediği anlaşılır. “Sekerât-ı mevt”, ölümün sıkıntıları, şiddeti demektir. Efendimiz’in bu duasından misal alınarak genellikle dualarımızda hep “sekerât-ı mevt”i basit kılması amacıyla Rabbimiz’e dua etmeliyiz. Bu dua, her vakit bulunduğu gibi, ölmek üzere iken de yapılmalıdır. Ölmek üzere olanların yapacakları dualar bulunmaktadır. Hz. Peygamber, bir insan ve peygamber olarak, ölüm hemen yapılacak duaların ve söylenecek sözlerin örneğini vermiştir. Ölüm her bireyin başındadır. Ölüm hâlinin sıkıntıları herkes amacıyla geçerli bulunduğuna göre, o sıkıntılardan Tanrı’a sığınmak gerekir. Hasan-ı Basrî Hazretleri şu şekilde buyurmuştur: “İki gün ve iki gece bulunmaktadır ki mahlûkat, onlar gibisini katiyen duymamış ve görmemiştir: Gecelerin birincisi, kabir ehliyle kaldığın ilk gecedir. Daha evvelce onlarla hiç kalmamıştın. İkincisi, sabahı kıyâmet olan gecedir ki bundan sonra gecesi olmayan bir gün başlayacaktır. En dehşetli iki güne gelince, birincisi, Tanrı Teâlâ’dan bir habercinin gelip O’nun senden râzı olup olmadığını, senin cennete ya da cehenneme gideceğini bildirdiği gündür. İkinci gün de, amel defterinin sağ ya da sol doğrultusundan verilerek Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna çıkarılacağın gündür.” (Bkz. Ebu’l-Ferec Abdurrahmân, Ehvâlü’l-Kubûr, s. 156; İbnü’l-Cezerî, ez-Zehrü’l-Fâih, s. 77) İnsan amacıyla en büyük sınav ve en dehşetli belâ, ölümdür. Akıllı insana gereken, ölüm gelmeden evvelce ona hazırlanmak ve nefsini kötü ahlâktan temizlemektir. Şeyh Sâdî şu şekilde der: “Ey kardeş, sonucunda toprak olacaksın! Toprak olmadan toprak gibi mütevâzı olmaya bak!” Hazret-i Ömer (r.a) da şu şekilde buyurmuştur: “Hesâba çekilmeden evvelce kendinizi hesâba çekiniz. En büyük arz (Tanrı Teâlâ’nın huzûruna çıkarılıp O’na arz edileceğiniz gün) amacıyla (sâlih ve güzel amellerle) süsleniniz!