Öztürk, kadınların şeyhin yiyip, bundan sonra bıraktığı tabaktan bir parmak almak amacıyla yarıştığını aktardı. “Bunun deva olacağına inanıyorlardı. Dualarla parmaklarını ağızlarına götürüyorlardı” diyen Öztürk “Tövbe aldırtma duası gibi bir şey yaptılar. Tövbe prosedürü bittikten sonra görevlilerin de sayesinde gusül almaya gittik. Soğuk su ile herkes gusül alıyordu. Suyu soğuk hissedersen günahkar, sıcak hissedersen iyi bir insan bulunduğuna da inanılıyordu” ifadesini kullandı. Öztürk’ün yazısının alakalı bölümü şöyle: “Yıllar evvelce üniversiteden mezun olduktan sonra teyzem Adıyaman’a gidecekmiş diye duymuştum. Annemde belki biraz daha usturuplu birisi olurum diye beni de teyzemle Adıyaman’a gönderdi. Bir gün süren otobüs yolculuğunda otobüs perde ile ikiye bölünmüştü. Erkekler önde kadınlar arkada. Şeyhin bulunduğu yere gittiğimde ilk evvelce kapıda ki arabalar ilgimi çekmişti. Her yerden, her ülkeden ve şehirden vasıta plakası görmek mümkündü. Kadınların bulunduğu alana gittik ve evvelce bana göre görevli, onlara göre ‘gönüllü talebe’ diye isimlendirdikleri bir kızcağız bize yalnızca battaniye verdi. Cami tabanı gibi olan yerlerden boşluk bulduğun yere geçiyorsun. İçerisi tıpkı cami gibi, boş. Ne bir koltuk ne bir masa var. Çoluk çocuk herkes boş bulduğu yere battaniyesini seriyordu. Ertesi gün sabah erkenden şeyhi görebileceğimiz alana gittik. Sabah namazı amacıyla evinden çıkıp 10 metre kadar yürüyüp namazını kılmak amacıyla geçeceği yolda onu görebilmek amacıyla kadınlar hep eş güdümlü oturup bekliyorlardı. Adeta ş-ok olmuştum sonrasından daha çok ş-ok olacağımı bilmeden..