
Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) son dönemde yaşanan ve büyük bir tartışma yaratan “Kılıçlı Yemin” soruşturmasında yeni gelişmeler yaşanıyor. “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diyerek TSK’dan ihraç edilen 5 teğmen ve bu olayla bağlantılı olarak 19 teğmen hakkında başlatılan disiplin soruşturmaları, Türkiye’nin gündeminde geniş yankılar uyandırdı. Bu olay, sadece ordu içindeki disiplin mekanizmalarıyla ilgili değil, aynı zamanda Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kamuoyundaki itibarına dair büyük bir tartışma başlatmış durumda.
Kılıçlı Yemin Olayı ve Teğmenlerin İhraçları
Kılıçlı Yemin soruşturması, 2024 yılında TSK’da görevli bazı subayların “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” şeklindeki sözleriyle başlayan bir protesto hareketine odaklanıyor. Bu hareketin merkezinde yer alan 5 teğmen, bu sloganı haykırarak ordudan ihraç edilmişti. Söz konusu protesto, Atatürk’ün mirasına ve devletin birliğine dair hassasiyetleri dile getirmek amacıyla yapılmıştı, ancak askeri otoriteler bunu isyan olarak kabul etti ve söz konusu teğmenler hakkında disiplin soruşturması başlattı.
Teğmenlerden Serhat Gündar’ın ardından Batuhan Gazi Kılıç da, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Yüksek Disiplin Kurulu kararının iptal edilmesi için İstanbul Nöbetçi İdare Mahkemesi’nde dava açtı. Kılıç, savunma hakkının ihlal edildiğini belirterek, soruşturma sürecinde usulsüzlükler yapıldığını iddia etti. Kılıç, kendisine uygulanan sorgulama yöntemlerinin yasak olduğunu ve sürecin planlı bir şekilde yürütüldüğünü vurguladı.
Savunma Hakkı ve İhlaller
Batuhan Gazi Kılıç, dava dilekçesinde, kendisinin ve diğer askerlerin savunma haklarının ihlal edildiğini belirterek, yüksek rütbeli askerlerin soruşturma heyetinde yer almasının adil bir yargılama için uygun olmadığını ifade etti. Ayrıca, tanık ve şüphelilerin sorgulanmasında avukatların bulunmaması da sürecin adil olmadığını gösteren bir diğer unsur olarak dile getirildi. Kılıç, “öyle olmaz, şöyle mi dedin, şöyle yazalım” şeklindeki tavırların, savunma hakkını ihlal ettiğini ve onları suçlu gibi göstermek amacıyla yapıldığını savundu.
Kılıç’ın şikayet dilekçesinde ayrıca, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganının bir protesto eylemi olarak kabul edilmesinin yanıltıcı olduğuna ve toplumun büyük bir kısmının bu eylemi, devletin itibarına zarar vermeyen bir hak arayışı olarak gördüğüne yer verildi. Kılıç, söz konusu protestonun, TSK’nın ya da devletin itibarını zedeleyecek bir eylem olarak değerlendirilemeyeceğini iddia etti.
Disiplin Soruşturmaları ve İhraçlar
Kılıçlı Yemin soruşturması kapsamında 5 teğmen ve 3 amir TSK’dan ihraç edilmişken, 19 teğmen hakkında disiplin soruşturması başlatılmıştı. Batuhan Gazi Kılıç’ın şikayet dilekçesinde, bu 19 teğmenden 14’üne de çeşitli disiplin cezaları verildiği ortaya çıktı. Dilekçede, EDOK Komutanlığı tarafından yapılan idari tahkikatta, tanık olarak bilgisine başvurulan 34 teğmen ile yemin metnini okuyan ilk halkada yer alan 19 teğmenden sadece Teğmen Furkan Deveci’nin ifadesinin soruşturma için yeterli bir delil oluşturduğuna dikkat çekildi. Bu durum, söz konusu teğmenlerin birçoğunun suçlu bulunmadığını ancak disiplin cezası aldığını gösteriyor.
Askeri Disiplin ve Kamuoyundaki Tepkiler
Bu süreç, Türkiye’deki askeri disiplin anlayışına dair ciddi bir tartışma başlattı. Birçok asker, yüksek rütbeli askerlere karşı yapılan sorgulama yöntemlerini ve yargılama sürecindeki usulsüzlükleri eleştirirken, ordudaki bazı subaylar da disiplin soruşturmalarının, askerlerin haklarını ihlal eden bir biçimde yürütüldüğünü belirtiyor. Kamuoyunda ise, “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” söylemi, bir yandan Atatürk ilke ve inkılaplarına sahip çıkma adına önemli bir duruş olarak görülürken, diğer yandan ordu içerisindeki disiplinin sarsılmaması gerektiğini savunanlar da bulunuyor.
Gelişmeler ve Sonuçlar
Kılıçlı Yemin soruşturması ve teğmenlerin ihracı, Türkiye’nin askeri yapısı ve yargılama prosedürleri üzerinde ciddi etkilere yol açabilecek nitelikte. Batuhan Gazi Kılıç’ın açtığı dava ve diğer askerlerin hukuk mücadelesi, sadece askeri disiplinin nasıl işlemesi gerektiğine dair tartışmaları alevlendirmekle kalmayacak, aynı zamanda devletin içindeki güç dinamikleri üzerinde de etkili olabilir.
Önümüzdeki süreçte, mahkemelerdeki kararlar ve disiplin soruşturmaları, hem askeri bürokraside hem de Türkiye’deki siyasi arenada geniş yankılar uyandırabilir. Bu olay, sadece askeri bir mesele olmanın ötesine geçerek, devletin ve orduyu yönetenlerin tutumlarına dair önemli soruları gündeme getirebilir.