Seçil Erzan olayıyla patlak veren ve iplik söküğü gibi devamı gelen yüksek fon vaadiyle dolandırıcılık haberlerinin sonrasında bankalara emniyet azaldı. Para yatırmak isteyen müşteriler bundan sonra iki kez düşünüyor. Ve hem de durumu hazırdaki parasını geri çekmek isteyen müşteriler bile var. Konuyla alakalı haberglobal.com.tr’den Şifa Kaymak’a dşayetlendirmelerde tespit edilen eksperler bankaların da istihdam eden doğrultu olarak hukuki yükümlülükleri bulunduğunu belirtiyor. Beykent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Batuhan Tufaner: Genellikle son dönemde meydana gelen hadiseler bankalara olan emniyet konusu ile alakalı soru işaretleri yarattı. Bankalar müşterilerin mevduatlarını dşayetlendirmek amacıyla fonlara yatırım yaparlar. Dolayısıyla, nakit daimi olarak bankaların kasasında durmaz. Ancak, bankacılık sektöründeki tehlikeler bulaşıcıdır. Herhangi bir amaçla meydana çıkan panik durumunde, mudiler paralarını dşayetlendirmekten vazgeçebilir ve hem de sahip olunan mevduatlarını geri çekenler var. Bu emniyetsizlik algısı yayıldığında, herkes parasını aynı anda çekmek isteyebilir. Ancak, bankanın bunu gerçekleştirecek rezervi kasasında değildir. Bunun önüne geçmek amacıyla bankaların mecburi ve ihtiyari rezervler arttırılabilir ya da sigorta limitleri yükseltilebilir. Geçtiğimiz gün oluşturulan planlama ile mevduata TMSF garantisinin üst limiti yükseltildi. Böylece rastgele bir iflas durumunde mevduatın 650 bin TL’ye olan alanı devlet garantisi altına alınmış oldu. Avukat Yiğit Acar: Esasında bütün bu süreçlerin esas sebebi ekonomik krizin toplumun bütün kesimlerine yaygınlaşmasıdır. Dolandırıcılık vakalarında genelde yüksek mal zenginliği olan insanların bunları daha da zenginleştirme kastıyla hareket ederek, bilhassa nakit paralarını dolandırıcılara kaptırma hadiselerını görürdük. Ancak beş senedir gelir oranı çok düşük olan insanların da saadet zinciri titan gibi uygulamalarla yalın yoldan zenginleşme çalışması sebebiyle dolandırıldığı vakaları da görüyoruz. Son dönemde bankaların çalışanlarının da bu Ponz sistem olarak söylediğimiz saadet zinciri vaadi üstünden her türlü gelir katagorisinden insanı kandırarak ve aldatarak mağdur ettiği hallerle karşı karşıyayız. Bu hal bankaları olan emniyeti toplum nezdinde büyük oranda zedelemektedir. Çünkü yalın bir soru sormamız gerekiyor. Mağdurlar şayet bu dolandırıcılar banka çalışanı olmasaydı kaybettikleri paralarını o şahıslara verecekler miydi? Temel soru budur. Mağdurların son dönemde ortak noktası, Banka çalışanlarının bankacılık etkinliği gibi görünen fon alım satımında kendilerini yönlendirme fikri ile kandırmalarıdır. Bu yüzden bankaların da istihdam eden olarak hukuki yükümlülüklerina gidilebileceği hallerle karşı karşıyayız. Sistematik ve daimi süre ile oluşturulan bankanın sağladığı imkanlardan yararlanarak mağdurları kandırmaya yönelik eylemlerde hadiseler dikkatli incelenmeli bankanın mağdurlara yönelik açık ve bilgilendirici yayınları dokümanları şayet yoksa ve dolandırıcılık belli şubeler bazında gerçekleşiyorsa bankaların hukuki mesulluğuna gidilebileceği de unutulmamalıdır. Cezaların kişisel ilkesi ile hukuki alacaklının objektif mesuliyet ve küsur oranında mesuliyet hususlarının değişik bulunduğu açıktır. Dolandırıcıların cezai mesulluğu kişisel olsa da bankaların bu dolandırıcılar istihdam edip çalıştırmasından kaynaklı olarak eksiklikleri oranında hukuki yükümlülükleri bulunduğu açıktır. Avukat Ozan Gürhan: Bankalara toplumsal emniyetin azalması amacıyla ilk önce bu emniyetin kaybolmasına sebep olacak miktarda nüfusa oranla büyük bir kitlenin bankalarda mevduatlarının olması lazım. Bu noktada endişe yaşayacak bireylerin Türk ve yabancı yatırımcıların bulunduğu düşünülse bile bankanın soruşturmaya müdahil olması gerektiği doğrultuında ki itirazların da ret edildiği gözetildiğinde büyük mudilerin endişe ve korku yaşamasını da gerektirecek bir halun toplum algısı üzerinden kalktığı düşünülebilir. Zira geldiğimiz noktada bir ya da bir kaç bireyin bilgi kapasitesi dahilinde yapıldığı iddia edilen dolandırıcılık eylemlerine en üst düzeyde mesuliyet yükleme olanağı en azından “cezai” manasında bulunmamaktadır. Tabii gelecekte bu mağduriyetler amacıyla hukuk mahkemelerinde bankanın kurumsal kimliğini de kapsayacak davalar açılabilir ve bankanın da cezai anlamda olmasa da hukuki anlamda mesuliyeti doğabilir işte o vakit bankalar nezdinde toplumsal emniyetin azalmasına resmi bir gerekçe doğacaktır. Bu halde da kıymete haiz bir olumsuzluk olmayacağı kanaatindeyim. Zira mudilerin ya da finansör bankalar arasında ki dairin mevcudiyetinin birbirine gereksinim ve muhtaçlık teması amacıylade tezahür etmekte bulunduğunu düşünüyorum Finans Eksperi Murat Özsoy: Son günlerde gündemde sıkça yer almakta olan dolandırıcılık haberlerinin bankacılık sektörüne yönelik bir emniyetsizlik ortamı yarattığını düşünmüyorum. Dijital yönden bakarsak; bankalarımız bilgi prosedür altyapılarına yıllardan beri çok büyük yatırımlar yapıyorlar ve dışarıdan gelen ataklara da son derece korunaklı haldeler. Süreçler doğrultuından da bakarsak, teftiş ve kontrol mekanizmaları da gerçekten son derece etkili şekilde çalışıyor. Medyada çıkan dolandırıcılık eylemlerine bireylerin maruz kalmasının asıl sebebi bankalardaki açıklar değil. Bu bireylerin kendilerine yayılan yüksek getiri vaatleri karşısında süratli yoldan büyük servetlere erişme konusu ile alakalıki heyecana kapılmaları ve yatırımlarının nerede, nasıl yönetileceğine dair ayrıntılı bir inceleme yapmamalarından kaynaklanıyor. Yüksek getiri her vakit yüksek risk içerir. İlaveten şayet vaat edilen getirinin yüzdesi ve geri dönüş vakitı pazar ortalamalarının çok çok üzerindeyse kesinlikle arka planı çok ayrıntılıca sorgulanmalı, şüpheyle yaklaşmalı. Bankalarımızdan daimi olarak dolandırıcılık girişimlerine karşı öneriler ayrıntılı kanallar yolu ile müşterilerine yapılmakta. Bunlar göz ardı edilmez ve uyarılar öneme alınırsa, medyada gündem olan büyük çaptaki dolandırıcılık eylemlerine kurban olunmaz.