“Teyzem bana dedi ki, bigün bineğime binip Uhud ş*ehitliğine ziyarete gittim. Orada bir vakit namaz kıldım. Hz. Hamza’nın kabrinin yanındaydım. Yörede seslenen ya da seslere cevap veren kimse yoktu. Bir tek bineğimin yularını tutan bir çocuk vardı. Namazımı bitirdiktan ardından elimle kabre doğru işaret ederek “esselamü aleyküm” dedim. O anda yer altından merhabaıma karşılık veren bir sesin yaklaştığını işittim. Allah’ın beni yarattığını iyi mi biliyorsam, geceyle gündüzü nasıl biliyorsam, bu hadiseyi de öylece biliyorum. Slmın karşılığını işittiğim vakit bütün tüylerim ü*rperdi. ” Siyer ve hadis kaynaklarında yer alan bilgiye gore, Ebu Süfyan oğlu Muaviye’nin halifeliği vakitında Uhud çevreında su çıkarılmasına gerek görülmüştü. Uhud’da şehit kabirlerinin bulunduğu yer haricinde su akıtma imkanı olmadığını halifeye yazdılar. Muaviye de ş*ehit kabirlerinin açtırarak, naaşların diğer tarafa nakledilmesini emretti. Medine halkına Uhud’da ş*ehit cenazesi olanların hazır bulunması ilan edildi. Orada Amr b. Cemuh ve Abdullah b. Amr’ın ortaklaşa kabri açılınca ce*setlerin aynı kaldığını görüldü. Abdullah b. Amr (b. Haram) şe*hit düşünce elini yaralı yüzüne bastırdığı halde gömülmüştü. Yeni kabrine yerleştirilirken eli yarasından çekilince çehreı k*anamaya başlamış, eli yine yarasına konulunca k*anaması k*esilmiş. Kabir açma sırasında Hz. Hamza’nın ayağına demir küreğin ucu ilişki edince ayağından k*an akmıştır. Uhud şe*hitlerinin kabirleri, ilk defnedildikleri vakitdan 46 yıl sonra açılmıştı. O esnada meydana misk kokusu gibi bir koku dağılmıştır. O kutsal şe*hitler, uyuyan canlı insan şeklinde, omuzlara alınarak yeni kabirlerine götürülmüşlerdir.