Antakya’da depremde yıkılan İlke Apartmanı’nda Semih ve Ayşenur Canan Koyuncu çifti, ikiz kızları İpek ve Duru’yla eş güdümlü yıkıntı altında kaldı. Koyuncu ailesinin canlı çıkarılamadığı yıkıntıda, cenazelerine de ulaşılamadı. Ayşenur Canan Koyuncu’nun babası Ali Yurdakul, yıkıntıın başından gece gündüz ayrılmadıklarını belirterek, “Kızım, damadım ve torunlarım bulunamadı. Tüm hastaneleri aradık, resimlere baktık, yok. Bu saatten sonra çok da umudum kalmadı. Diyanete sordum, yanıt bekliyorum. Enkazdan bir torba doldurup dördüne mezar yaptırmayı düşünüyorum” dedi. Hatay Antakya’da depremden sonra yıkıntıa dönen İlke Apartmanı’nda eşi Semih, ikiz çocukları İpek ve Duru’yla yaşam sürdüren Ayşenur Canan Koyuncu oluşturulan arama kurtarma çalışmalarında bulunamadı. 25 gün geçmesine karşın çocuklarına ulaşamadıklarını izah eden Koyuncu’nun babası Ali Yurdakul, “Gece gündüz yıkıntıın başındaydık, kızım, damadım ve torunlarım bulunamadı. Tüm hastaneleri aradık, resimlere baktık yoklar. Bu saatten sonra çok da umudum kalmadı. Yeni ev aldılar bize yakın olmak amacıyla orada oturmadılar. O ev değil kirada oturdukları yıkıldı. Diyanet’e yazdım, yanıt bekliyorum. Enkazdan bir torba doldurup dördüne mezar yaptırmayı düşünüyorum” dedi. Çok kuvvetli bir depremle uyandıklarını dile getiren Yurdakul, “Durmasını bekledik ikinci kez bir daha vurdu. Bizim binanın çöktüğünü zannettim, kızımla da komşuyduk. Onun oturduğu binanın çöktüğünü gördük anında bağırıp, çağırarak binanın çevresinde dolaşmaya başladık. Telefonla da arıyorduk, bir türlü ulaşamadık. Hava aydınlanırken AFAD ekipleri geldi. Birkaç canlı insana ulaşıp çıkardılar. Belediyeden kepçe, vinç istediler, ‘veremeyiz’ demişler diğer yıkıntıa gittiler. Vinç ve kepçe akşam geldi. 6-7 gün arama yaptılar, çıkanlar oldu ama kızım, damadım ve torunlarım bulunamadı” diye konuştu. Gece gündüz yıkıntıın başında olduklarını izah eden gözyaşlı baba Yurdakul, “Damadım polisti, tüm hastaneleri araştırdık. Güvenlik güçleri sağ olsun çok ilgilendi. Parmak izinden gömülenler varmış onlara, resimlere baktık yok. En son DNA örneği verdik şimdilik bir anlaşma çıkmadı. AFAD çalışanları ile görüştük depremden anında sonra binada yangın çıkmıştı. Enkaz kaldırma çalışmaları yapılırken yangın hep devam etti, söndüremediler. Enkazdan çok çok yanık kemik çıktı. Ailemin de yandığı kemiklerinin kaldığı, kepçenin baskısıyla kırılıp yıkıntıa karıştığı düşünüldü. Artık ben de buna inanmak durumundayım ne yapayım bilmiyorum” ifadelerini kullandı. Bir sürü dedikodunun çıktığını açıklayan Yurdakul, “Yok bir şahıs gelmiş 15 bireyi hastaneye götürmüş. Biri bizi arıyor 30 bireyi götürdüm. Gelin hangi hastaneye götürdüyseniz bize yardımcı olun diyorum. Ama oyalayıp durdular. Moralimizi daha da bozdular. Bu saatten sonra çok da umudum kalmadı zira torunlarım, kızım aklı başında insanlardır. Torunlarım anaokuluna gidiyordu ama isimlerini, numaralarımızı verebilecek kadar akıllılardı. İstanbul’da yaşıyorduk, buraya dönmemiz amacıyla gün saydılar. 1 ay evvelce taşındık demek ki bunun amacıyla çağırmışlar” dedi. Yurdakul, “‘Dedecim’ sesleri hep kulağımda, bulutlara baktığımda hep resimlerini görüyorum, sanki bana doğru geliyorlar. Hiç değilse bir mezarları olsun istiyorum. En son Diyanet’e yazdım, yanıt bekliyorum. Enkazdan bir torba doldurup dördüne bir mezar yaptırmayı düşünüyorum. Khadise değil bundan sonra hayatımızı köyde idame ettireceğiz” diye konuştu. Doğaya dönmek istediğini ama köydeki evlerine elektriğin bir türlü verilmediğini bildiren Yurdakul, “Ben bundan sonra binalarda yaşam sürdürmek istemiyorum. Toprağımıza konteyner ev koyacağız, elektrik almaya çalışıyoruz. Elektriğimiz yok, toprakla doğayla yaşam sürdürmek istiyorum. Yıllarca çocuk esirgeme kurumunda müdürlük yaptım, yüzlerce çocuk yetiştirdim. Yüzlerce yaşlıya hizmet ettim bundan sonra kendime hizmet etmek istiyorum. Belki doğayla, toprakla düzelebilirim” diye konuştu. Çocuklarımın çoğu hayali olduğunu dile getiren Yurdakul, “Yeni ev aldılar bize yakın olsunlar diye orada oturmadılar. Komşu olalım diye yanımızdaki yıkılan binada oturdular. Yeni aldıkları ev de yıkılmadı. Yıkılan bina da 8-9 yıllıktı. İki inşaat mühendisiyle görüştüm demiri çok iyiymiş ve betonu çok kötüymüş. Bacanağım, teyzem, amcam da öldü. Her köyde her evde bir acı var. Tanrı herkese sabırlar versin” ifadelerini kullandı.